Blog

Prof. Dr. Yankı Yazgan İle Röportaj

Prof. Dr. Yankı Yazgan, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ve Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak sürdürdüğü bilimsel araştırma ve eğitim çalışmalarının yanı sıra, psikiyatri alanında serbest uzman hekim olarak çalışmaktadır. Bilimsel yayınlarının ve araştırmalarının odağını, yaşadıklarımızın ve izlerinin, kendimize özgü beyin işleyiş tarzımız ve genetik yapımız ile etkileşimi oluşturmuştur.

İş hayatına dönük uygulamalar: Profesyonel konuşmacılık ve danışmanlık yaptığı yönetişim, sezgisel anlama ve karar verme alanlarındaki uygulamalarında beyin bilimleri ile düşünce bilimlerini bütünleştiren bir yaklaşımı vardır.

Topluma dönük faaliyetler. Geniş kitlelerin ruh sağlığını korumaya ve iyileştirmeye yönelik faaliyetler yürüten STKların bilimsel danışmanlığını ve sözcülüğünü üstlenmiştir.Eğitim: İzmir Koleji/Bornova Anadolu Lisesi (1974) ve Ankara Fen Lisesi (1977) ile temel çizgileri oluşan eğitiminin son ana durağı, 1995’te tamamladığı Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki çocuk ve ergen psikiyatrisi üst-uzmanlık eğitimi ve ileri araştırmacılık eğitimi olmuştur.

Ödüller/yayınlar: Tıp ve psikiyatri alanında yayımladığı çok sayıda makalesinin yanısıra Tourette Syndrome Association Research Award, Yale-Berger Fellowship Award, Roche-Turkey Tıp Başarı Ödülü, International OCD Council Award gibi uluslarası ödüllere değer görülmüş; bilimsel ve toplumsal projeleri TÜBİTAK, Eczacıbaşı Bilimsel Destek Fonu; JDC, AJWS ve Jülich (Almanya) Araştırma Merkezi gibi ulusal ve uluslararası kurumlar tarafından desteklenegelmiştir.
Daha fazla bilgi için www.yankiyazgan.com  u ziyaret edebilirsiniz.

N.Kuyurtar : Otizmin tanısı koyulurken nelere dikkat edilmelidir?                         

Y.Yazgan : Otizm tanısı genellikle “şüphe” üzerine konuluyor. Şüphelenenler genellikle anne babalar, aile büyükleri, yuva öğretmenleri veya çocuk doktorları oluyor. 18 aylıktan itibaren şüphelenebilinir ve tanı konmaya başlanabilir. 3 yaş civarında tanı kesinleşir. Otizm ile ilgili tanı koyarken yaşanılan en büyük sıkıntılardan birisi otizmin sadece bir konuşma problemi olduğu düşüncesidir. Tabiki konuşmayı engelleyen bir problem olduğu kesindir. Diğer yandan iletişimi ve etkileşimi de bozduğu için otizmin bazen iletişim ve etkileşim bozuk ama konuşma mevcut olabildiği durumlarda tanısı atlanabilmektedir. Halbuki küçük çocuklarda iletişim ve etkileşim konuşma dışı alanlarda da mevcuttur; göz teması, ismine bakma, parmakla gösterme gibi becerilerin zayıf olduğu her durumda otizmden şüphelenmek durumundayız. Diğer yandan otizmden şüphelenilen durumların hepsi otizm tanısı almayabilir.


N.Kuyurtar : Anne-babaların tanının ardından nasıl davranmalarını önerirsiniz?

Y.Yazgan : Meseleye bir seferberlik yaklaşımıyla asılmaları ve karamsarlığa kapılmamaları gerekir. Anne-babanın bilgilenmesi ve sürece aktif olarak katılması, her türlü girişimin ayrılmaz bir parçasıdır.

N.Kuyurtar : Özel eğitimin otizmin tedavisindeki önemi nedir?

Y.Yazgan : Otizm şüphesi doğuran her durumda çocuklarda iletişim becerilerini geliştirici özel eğitsel müdehaleler şarttır. Otizmin biyolojik/genetik temelli olması nedeniyle, pedagojik müdahlelerin nasıl işe yaradığı pek anlaşılmıyor. Oysa, normalde kendiliğinden işleyecekken, bir türlü harekete harekete geçemeyen bir beyin sistemi düşünün. Böyle bir sistemi, kendi haline bırakmayıp, düzenli ve yoğun olarak çalıştırmaz mısınız?Kendiliğinden çalışmasını bekleyip, iyice işlemez hale gelmesini beklemektense… Özel eğitim, şu anda küçük çocukların adı şu ya da bu olsunher türlü iletişim sorununda, gelişim duraklamalarında, etkili olduğu kesinleşmişen önemli yaklaşımdır.

N.Kuyurtar : Eğitsel müdahaleler sırasında tek bir yöntem mi yoksa birden fazla değişik yöntemin bir arada kullanılması mı doğru olur?

Y.Yazgan : Ona eğitimcilerin karar vermesi daha doğru olur. Birçok eğitim metodu var hangi methodunun daha iyi olduğuna dair bilimsel bir veri elimizde yok ancak herkesin iddiasına göre birinin bir diğerinden daha iyi olduğuna dair şeyler duyuyoruz. Ama çocukla birebir ilişkiye dayalı ve yoğun her yöntemin şu ya da bu şekilde işe yaradığını görüyoruz.

N.Kuyurtar : Eğitim ile otizmin tedavisi ne kadar mümkün?

Y.Yazgan : Meseleye ciddi anlamda asılan anne-babaların çocuklarının hemen hepsinin hızla kıpırdadığını, önemli bir bölümünde ise otistik belirtilerin ilerlemesinin durduğunu görüyorumNet oranlar verirsem, yanıltıcı olabilir, ama dörttebir’den az olmayan çocukta “otizm” tanısı yerini takıntılılık, ağır dikkat eksikliği, sözel öğrenme güçlüğü gibi problemlere bırakıyor. Bu problemlerin önemli bir bölümü ise, pratikte kendilerini pek hissettirmeyecek düzeye gerileyebiliyor.

N.Kuyurtar : Otizmin tıbbi bir tedavisi var mıdır?

Y.Yazgan : Otizmin tıbbi bir tedavisi yoktur. Diğer yandan otizm ile birlikte görülen dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik, obsesif-komplisif bozukluk gibi ikincil problemler için değişik tıbbı tedaviler yürütülmektedir. Ama otizmin kendisini tedavi etmemekteyiz. Diğer yandan otizme eşlik eden bu problemleri düzelttiğimiz takdirde otizmin tedavisine yönelik eğitim çalışmalarının daha başarılı yürütüldüğünü ve bu çalışmaların önünün açıldığını görüyoruz. Otizme eşlik eden bu tür problemlerin tedavisinden mutlaka fayda görülür.

N.Kuyurtar : İlaç kullanılmalı mı?

Y.Yazgan : Otizmin çekirdeğindeki iletişim etkileşim sorununun kendisine yönelik bir ilaç tedavisi yoktur. İlaçlar çevre ile uygun etkileşim için gerekli algıların tam kullanımını önleyen dikkat bozukluklarının ve takıntıların tedavisinde rol oynar. Ama, şu ya da bu tedaviden önce anne babanın problemin niteliklerini iyice tanıması ve anlaması, kendi gücünü kullanmayı öğrenmesi gerekecektir.

N.Kuyurtar : Gittikçe yaygınlaşan alternatif terapiler (müzikte, atlarla, balinalarla, vb.) hakkında ne düşünüyorsunuz?

Y.Yazgan : Alternatif tedaviler arasında bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış hiçbir yöntem yoktur. Değişik çevreler tarafından işe yaradığı öne sürülen pek çok yöntem mevcut. Bunların etkililiği hakkında bilimsel bir kanıt henüz oluşmuş değil.

N.Kuyurtar : Son zamanlarda halk arasında da sıklıkla “Otizm artıyor mu?” sorusu merak ediliyor. Sizce de otizm artıyor mu?

Y.Yazgan : Geçmişte Türkiye’deki otistiklerin sayısı hakkında elimizde güvenilir bir veri yok. Ancak ABD’de bu konuda bir patlama olduğuna dair yayınlar var. Diğer yandan bu sayıları daha iyi analiz eden araştırmacıların çalışmalarına baktığımızda aslında bahsedildiği boyutta bir patlama olmadığı, daha ziyade otistik bireylerin haklarının daha iyi tanımlanması sonucunda yasal haklarından yararlanan otistiklerin sayısında bir patlama olduğu belirlenmiştir. Elbette otizm tanısının ayrı olarak daha iyi konulmaya başlaması ve daha önce başka tanılar alan çocukların otizm tanısı daha öncelikli olarak konulmaya başlanmasının bu oranın artmasında etkisi vardır. Büyük bir olasılıkla bundan 50 yıl öncesine göre otistiklerin sayısında bir artış olduğunu söyleyebiliriz.

N.Kuyurtar : Neden?

Y.Yazgan : Çünkü otizm bir genetik yatkınlıktır ve siz bu genetik yatkınlığı şiddetli olarak taşıyorsanız çevresel uyaranlar sizin gelişiminize uygunsa bu yatkınlık otizm olarak ortaya çıkmayabilir. Ama yetişme şartlarınız, ana-baba tutumları sizin gelişmenize uygun değilse; örneğin çok fazla yalnız bırakılıyorsanız, T.V. ile uzun saatler vakit geçiriyorsanız, anneniz babanız sizine yeterince vakit geçirmiyorsa bu otizme yatkınlık geniyle bir araya geldiğinde otistik belirtilerin daha şiddetli ortaya çıkmasını sağlar. Ama anne-baba tutumları nedeniyle otizm oluşmaz.

N.Kuyurtar : Televizyon otizmi nasıl etkiler?

Y.Yazgan : Dil gelişimini tamalamamış, iletişim becerileri tam oturmamış çocukların, günlerini klip kanalları başında geçirmeleri gelişimlerini bozabiliyor; özellikle sözel becerilerini kısıtlayıcı etkiler yaratabiliyor. Genetik yatkınlık taşıyan çocuklarda bu etkiler “otizm” belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açıyor. Sadece T.V. izleyerek bir çocuğun otistik olacağını söyleyemeyiz. T.V. tek başına otizme neden olmaz. Ancak bu çocuğun genel gelişimine zarar verir. Otistik belirtiler bazen normal gelişen çocuklarda da ortaya çıkabilir. Üç yaşın altındaki çocuklar için televizyondan uzak durmayı öneririm.

N.Kuyurtar : 3 yaş ve sonrasında otistik belirtiler gösteren çocuklar için ne söyleyebilirsiniz?

Y.Yazgan : Üç yıldan sonra oluşan durumlara, otizme benzeyen semptomları olsa bile otizm denmez. O başka bir rahatsızlıktır ve onun hangi sebeplere dayalı olduğu araştırılması gerekir. Otizmin 3 yaşından önce ortaya çıkmış olması gerekir. Genellikle 18 ile 24 ay arasında belirtiler çok net bir biçimde ortaya çıkar. Tanının konması 3 yaşa kadar uzayabilir.

N.Kuyurtar : Otizmle ilgili Türkiye’de yapılan çalışma ve araştırmalar ne durumda?

Y.Yazgan : Türkiye’de hemen hemen bütün bilimsel alanlarda yapılan çalışmalarda olduğu gibi bu konuda yapılan araştırmalarda oldukça sınırlı. Ancak son dönemlerde psikyatri ve ruh sağlığı alanındaki diğer araştırmacılar arasında otizme duyulan ilginin arttığını görüyoruz. Önümüzdeki beş yıl içinde bu sayının artacağını ve otistik çocukların ve ailelerinin ihtiyaçlarına yönelik psikolojik, biyolojik ve sosyolojik araştırmaların yapılacağını umuyoruz.

N.Kuyurtar : Yetişkin otistikler için şu anda Türkiye’deki mevcut durum nedir?

Y.Yazgan : Yetişkin otistikler için Türkiye’de kaynak ve tedavi çalışmaları son derece sınırlı. O yüzden büyümekte olan çocuklarla ilgili hizmetlerde sıkıntılar yaşanmaktadır. Bunların yaşayacakları yaşama alanlarıyla ilgili, tedavi ihtiyaçlarıyla ilgili yetişkin alanında çalışan uzmanların bilgi kaynaklarındaki bazı sınırlılıkların olmasının yanı sıra bu çocukların en büyük ihtiyacı olan ebeveynlerinden bağımsız ya da yarı bağımsız yaşama alanlarının düzenlenmesi için gerekli sosyal çalışmaların yapılmıyor olması bugün bu alandaki en büyük boşluklardan biri olduğunu göstermektedir.

N.Kuyurtar : Yurt dışında yetişkin otistikler için neler yapılıyor?

Y.Yazgan : Yurt dışında ben daha çok ABD’yi takip ediyorum. Otistik bireyler yaşamlarını sürdürmek için gereken sosyal becerileri, başkalarıyla ilişki ve iletişim geliştirmekte zorlanıyorlar. O sebeple de korumalı ortamlarda bağımsız ya da yarı bağımsız yaşama becerisini kazandırmak temel hedeflerden birisidir. Otizmlilerin küçük bir azınlığı diyeceğimiz kesim yüksek işlevselli otistikler arasındadır. Bunlar daha bağımsız ve korumasız bir yaşamda hayatlarını sürdürebilmek konusunda başarılı olabiliyorlar. Ancak otistiklerin önemli bir bölümü yetişkin yaşamda da korunmaya ihtiyaç duyuyorlar. Diğer yandan hem bunu bir ev içerinde annenin ve babanın tek başına sağlaması pek mümkün değildir hem de bu otistik bireyin gelişimine de pek bir katkı sağlamaz. Bunun için yaşam köyleri oluşturuluyor. Şu günlerde Türkiye’de de böyle bir köy kurulması konusunda bir girişim var. Burada daha çok uzmanların süpervizyonunda günlük yaşam becerilerini kazanma, üretici faaliyetlerde bulunma amaçlarına yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

N.Kuyurtar : Böyle bir yaşama kampı sadece otistikler için mi olacak yoksa diğer engel grupları da bu kampta yer alabilecekler mi?

Y.Yazgan : Türkiye’deki uygulamada nasıl olacağını bilmiyorum ama sadece otistikler için olacağını sanmıyorum. ABD’deki uygulamada sadece otistik bireylerin olduğu yaşam köyleri var.

N.Kuyurtar : Otistik çocukların katıldığı kaynaştırma uygulamalarında yaşanan sorunların nedenleri sizce nelerdir?

Y.Yazgan : Sorunlar daha çok öğretmenlerin durum hakkında yeterince bilgi sahibi olmaması ve çocuğun ihtiyaçlarına özel esneklikleri gösterememesi nedeniyle ortaya çıkıyor. Otistik bireyler sosyal iletişim ile ilgili becerilerindeki zayıflıklar nedeniyle diğer çocukların veya diğer yetişkinlerin davranışlarını anlamlandırmakta bazen zorlanıp uygunsuz reaksiyonlar verebiliyorlar. Bu konuda onlara yardım edildiğinde, yol gösterildiğinde veya çocuğun durumuna özel düzenlemelerin yapıldığı programlar geliştirildiğinde bu konudaki sorunların büyük ölçüde aşılacağını sanıyorum. Bunun kolay olmadığını biliyoruz ancak ailelerin ve eğitimcilerin bilinçli işbirliği sayesinde bir şekilde bu güçlüklerin aşıldığını görüyoruz.

N.Kuyurtar : Otizm ile genetik arasında nasıl bir ilişki vardır?

 

Y.Yazgan : Son yirmi yılda yoğunlaşan çalışmalar, otizmin genetik olduğuna ilişkin pek çok kanıt getirdi. Örneğin, birinci derece akrabada otizm ya da benzeri bir bozukluk olduğunda, aynı rahatsızlığın tekrarlama riski 6 katına çıkabiliyor. Otizm, genetik ve çevresel etkilerin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Eğer otizm ile ilişkili bir geni anne ya da babadan aldıysa, bu otizm spektrumu riskini arttırır. 80 civarında genin otizme neden olduğu tahmin ediliyor ancak bunların ancak birkaç tanesi bulunabilmiş durumdadır. Bu genlerin adları ise henüz bilinmemektedir.

12.05.2009 –

 

 

Right Menu Icon0 (553) 238 00 39