Psiko Sosyal Uyum ve Davranış Sorunları

Korku tehlike anında duyulan endişe, kaygı ve dehşet olma hali olup, canlılar görünen veya görünmeyen olaylar karşısında gösterdikleri en doğal tepkidir. Korku normal gelişimin bir parçası olup, kişiyi tehlikelerden korumaktadır.
Çocukların hayal güçleri ve bilişsel becerilerinin gelişmesiyle, birlikte dünyayı algılamaları da farklılaşmaktadır. Dolayısıyla çocukların korkuları da içinde bulundukları yaş ve gelişim dönemine göre değişiklik göstermektedir. Her yaş döneminde belli korkular ön plana çıkarken, önemli olan bu korkuların zamanla ortadan kaybolması gerektiğidir.
Okumaya devam et...

Çocukların farklı yaşlarda ki korkuları :
0- 1.5 yaş arası : Yüksek ses, gürültüler, alışmamış nesne ve yabancı yüzler. Yürümeye başlamalarıyla birlikte artan yükseklik korkuları görülmektedir. Bu dönemde bebekler, sıçrama, duraklama, nefesin tutulması daha sonrasında hızlı hızlı nefes alma, yumrukların sıkılması, dudakların büzülmesi gibi korku tepkileri sergilemektedirler.
1.5 – 3.5 yaş arası : Bu yaş döneminde hayvanlara yönelik korkuları olabilmektedir.
Gökgürültüsü, tuvalette sifonun çekilmesi, elektrik süpürgesi gibi ani yüksek seslerden korkabilmektedirler. Tuvalet alışkanlığının kazanıldığı bu dönemde, çocuk bedeninden bir şeylerin koptuğunu görerek korkması söz konusu olabilmektedir.
3- 4 yaşlar arasında çocuklar karanlık, dilenci, hırsız ve öcü korkuları geliştirmektedirler. Karanlık korkusu anne ve babalar tarafından en sık pekiştirilen korkulardan biri olmaktadır. Karanlık korkusuyla bağlantılı olarak sıklıkla çocuklar yalnız yatmaktan da endişe duymaktadırlar. Anne ve babalar çocuklarının bu korkuyla baş edemeyeceklerini düşünerek kendilerinin yanında yatmasına izin vermektedirler. Bu durum daha sonraki dönemlerde daha farklı sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Çocuğun yakın çevresinde karanlık korkusu bulunan kişilerin bulunması durumunda da çocuklar bu kişilerin korku tepkilerini model alabilmektedirler. Karanlık korkusu anne ve baba tarafından pekiştirilmez ve uygun bir yaklaşım sağlanırsa kendiliğinden kaybolabilmektedir. Önemli olan çocuklara bu sıkıntılarıyla baş edebileceklerine ilişkin güven aşılanması ve onların yalnız olmadıkları mesajının verilmesidir.
5 yaşından itibaren çocukların korkuları daha somut nesnelere veya olaylara yönelmektedir. Çocuklar bu yaş dönemlerinde düşüp yaralanma, bir yerinin kanamasından korkmaktadırlar. Hayvanlara yönelik geliştirdikleri korkular devam edebilmektedir.
6 yaşlarında çocukların korkularında yeniden bir artma gözlemlenebilmektedir. Çocukların bu yaşlarda halen gerçeği değerlendirme becerileri tam anlamıyla gelişmemiştir. Bu nedenle izledikleri filmlerden etkilenebilmekte, korku içeren sahnelerin etkisi altında kalabilmektedirler. Bu nedenle şiddet ve korku içeren görüntülerin çocuklara seyrettirilmemesi, gördükleri şeyler üzerine konuşularak bunların gerçeklikle alakalı olmadığının açıklanması gerekmektedir. Gerçekte nelerden korkulması gerektiğini ayırt etmekte zorlanmakta dolayısıyla korkularıyla alay edilmemesi, küçümsenmemesi bunun aksine saygı gösterilmesi önemlidir. Sahip olduğu korkuları sizinle paylaşmasını sağlamak, bunlara ilişkin duygu ve düşünceleri üzerine konuşmak daha rahatlamasına olanak vermektedir. Çocuklara doğru model olmak; zaman zaman korkularını birlikte deneyimleyerek onlara güven kazandırmanız mümkün olabilmektedir.

Çocuk ruh sağlığı açısından, çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini bilmek önemlidir. Her çocuğun davranışlarının kendine özgü özellikleri olabileceği gibi, her yaş çocuğunun da davranışları farklılaşmaktadır.

Pek çok yönden olumsuz olarak nitelendirilen davranışlar, mevcut gelişim döneminin özellikleri arasında yer alabilmektedir. İnatçılık da bunlardan bir tanesi olmaktadır.

Okumaya devam et...

2 yaşlarından itibaren, tuvalet eğitimlerini tamamladıktan sonra çocukların bağımsızlaşma çabaları doruğa ulaşmaktadır. Söz dinlememe, kendi isteklerini yaptırtmaya çalışma ,tutturmalar, isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda öfke tepkileri sergileme, bu dönemde en sık gözlemlenen davranışlar olmaktadır. Kendisinden istenilenleri yerine getirmemek, bunların tam aksini yapmak, yalnızca kendi istediği yemekleri yemek veya giyecekleri giymek, tuvaletini tuvalete yapmayı reddetmek inatçılık döneminde bulunan çocukların günlük davranışlarından örnekler olmaktadır.İsteklerinin yerine getirilmediği, engellendiği durumlarda, bağırma, ağlama, tekmeleme, eşyaları fırlatma gibi davranışlar gözlemlenebilmektedir.

4 yaşından itibaren çocuğun kendisini ifade etmeye başlamasıyla birlikte sorunun şiddeti giderek azalmaktadır.

Ailenin çocuğa yönelik yaklaşımı sorunların daha alevlenmesinde veya tamamen ortadan kalkmasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla ailenin doğru yaklaşımlar konusunda bilgilendirilmesi inatçılıkla başetmede temel bir yoldur.

Ebeveynlerin izleyebilecekleri yollar şunlardır:

  • Çocuklar duygu değişimlerini çok kolay fark edebilmektedirler dolayısıyla sakin ve soğukkanlı olmak önemlidir. Karşılıklı çatışmaya girmeden, öfkeli davranmak yerine yumuşak ve uzlaşmacı bir ses tonuyla iletişimizi sürdürün … Ne kadar kararlı olduğunu gösterin…
  • Çocuğunuz bir konuda inatlaşarak huysuzluk yaptığında, ilgi göstermeyin, onunla sakinleştiği zaman bu konuyu konuşacağınızı söyleyin. Karşılıklı inatlaşmak çözüm olmamakta çünkü daima inatlaşma içeren çatışmalarda çocuklar galip gelmektedir. Sakinleştiğinde ve uygun şekilde kendisini ifade etmeye başladığında onunla iletişime geçin.
  • İstekleri konusunda kendisini sözel yollarla ifade etmesi yönünde onu destekleyin ve ona model olun.
  • İnatlaştığı veya tutturmalarının olduğu zamanlarda dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışın.
  • Başlangıçta “hayır” dediğiniz, izin vermediğiniz bir şeye sonrasında “evet” demeyin… Başlangıçtaki tutumunuz ve tavrınız ne ise onu koruyun.
  • Tetikleyici davranışları veya durumları önceden sezmeye ve önlem almaya çalışın.
  • Çocukla ilgili konularda, anne ve babaların birbirleriyle tutarlı yaklaşımlarda bulunmaları önemlidir. Anne ve babaların birbirlerinden farklı tutumlar izlemeleri, kurallar koymaları; çocukta ciddi psikolojik sorunların oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

Öfke ve saldırganlık evrimsel olarak işlevsel olup kişinin hayatta kalma güdüsüne hizmet etmektedir. Uygun şekilde ifade edildiğinde son derece sağlıklı ve doğal bir duygu iken kontrolden çıkması ve yıkıcı hale dönüşmesi sonucunda kişinin kendisin, sosyal ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini olumsuz biçimde etkilemektedir.

Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi engellendiklerinde, isteklerinin yerine getirilmediği durumlarda, şartlar kendi talepleri doğrultusunda oluşmadığında öfkelenebilmekte ve bunun sonucunda saldırgan davranışlar sergileyebilmektedirler.

Okumaya devam et...

Öfke ve saldırganlığın nedenleri :

  • Anne ve babalar ev ortamında öfke ve saldırganlığı bir problem çözme yöntemi ve kendilerini ifade etme yolu olarak sergiliyorlar ise çocuklar model alma yoluyla şiddet içeren tutum ve davranışlar öğrenmektedirler.
  • Aile içi şiddetin var olması, özellikle anne ve babanın çocuk üzerinde fiziksel bir ceza uygulama yaklaşımı çocuğun saldırgan davranışlarının gelişimine katkıda bulunmaktadır.
  • Anne ve babanın tutarsız disiplin yaklaşımları
  • Çocuğun arkadaşları ve öğretmenleri tarafından küçük düşürülmesi, aşağılanması ve örselenmesi sonucunda yaşadığı travmatik yaşantıları.
  • Çocuğun öfke ve şiddet içerikli televizyon, sinema ve bilgisayar oyunlarına çok fazla maruz kalması i

Uygulanması gereken yaklaşımlar:

  • Çocuğa tutarlı ilgi ve sevgi göstermek.
  • Olumsuz davranışların öncesinde onu ortaya çıkaran tetikleyici faktörlere ilişkin farkındalık kazanma .
  • Olumsuz davranışların yerine saldırganlık içermeyen davranışların model alma yoluyla çocuğa kazandırılması
  • Çocuğun çevresinde bulunan onun öfkeli ve saldırgan olmasına yol açan modellerin uzaklaştırılması
  • Çocuğa kendisini nasıl uygun şekilde ifade edebileceğini öğretmek. İletişim becerilerini geliştirmek.
  • Problem çözme becerilerini geliştirmek
  • Sergilediği olumsuz davranışlar sonucunda onu ödüllendirmemek, bu davranışının bedellerini göstermek faydalı olmaktadır.

Uyku her yaş dönemi için kuşkusuz en doğal ruhsal ve bedensel dinlenme aracıdır. Her yaş dönemi için uyku gereksinim süresi farklılaşmaktadır.

– Uyku bebek için ritmik ve temel bir gereksinimdir. Yeni doğan bir bebeğin, günde toplam olarak yaklaşık 16-17 saat uyuması beklenmektedir. Bu dönemde uyku ve uyanma dönemleri değişkenlik göstermektedir. Yeni doğan bir bebek, beslenme ihtiyacıyla bağlantılı olarak 3-4 saatte bir uyanmaktadır.
– İki aylık bir bebeğin gece kesintisiz olarak 4-8 saat uyuması beklenmektedir.
– Üç aydan sonra bebeğin toplam uyku süresi azalmakta ancak uyku dönemlerinin süresi artmaktadır.
– Bir yaşına geldiğinde bir bebek yaklaşık olarak günde toplam 12-13 saat uyumaktadır.

Okumaya devam et...

Uyku düzenindeki değişikliklerin kaynağı gelişimsel özellikler veya özgül bir uyku bozukluğu ya da fiziksel bir hastalığın belirtisi olabilmektedir. Genellikle 1 yaş dönemine kadar görülen uykusuzluğa bağlı sorunlar, bebeğin beslenmesi ya da duygusal desteklenmesinin yetersiz, ters ya da aşırı biçimde karşılanması sonucunda oluşabilmektedir. Bu nedenle; bakımın niteliği, sürekliliği ve yumuşaklığı çok önemlidir.

Bebeğin hareket ve dil becerilerinin gelişim düzeyi, fiziksel ihtiyaçlarının karşılanma niteliği ve düzeyi, anne ve bebek arasında kurulan ilişki, iklim ve içinde bulunduğu ortamın özellikleri ( odasının sıcak-soğuk ya da gürültülü olması), annenin veya birincil bakım veren kişinin sıkıntılarının ve huzursuzluklarının bulunması gibi pek çok özellik bebeğin uyku kalitesinde belirleyici olmaktadır. Özellikle annenin ruhsal sağlığı ve mizacı bebeklerin uyku problemlerinde önemli bir yer teşkil etmektedir.

– İki – üç yaşlarında ki çocukların yaklaşık 12 saat süren bir gece uykusu ve 5 yaşına kadar sürecek olan gündüz uykuları bulunmaktadır. İki ile üç yaş arasında bulunan çocuklar, ayrılık anksiyetesine bağlı olarak uykularında bozulmalar görülebilmektedir. Uykuya dalmakta güçlük çekebilmekte veya “ korkuyorum” bahanesiyle anne ve babasının yanında yatmak isteyebilmektedirler. Anne ve babalar genellikle bu tip durumlarda çocukların yaşadıkları korkuyla başedemeyeceklerini düşünerek yanlarında yatmasına izin vermekte; ancak daha sonraları çocuk bunu alışkanlık haline getirmekte ve sorun yaratmaya başlamaktadır.

Böyle durumlarda yapılması gereken, çocuğun anne ve babasıyla birlikte yatmak istediği her durumda sessizce, tepki gösterilmeden kendi yatağına götürülmesidir. Uykuya dalmakta güçlükler yaşayan veya yalnız yatmaktan korkan çocukların anne veya babaları çocuk uyuyuncaya kadar bir süre odasında kalabilirler, uykuya geçmeden önce onu rahatlatabilecek aktivitelerde bulunabilirler ( masal okumak, ninni söylemek, tensel temasta bulunmak, çocuğun sevdiği özel objeleri yanında bulundurmak)

Üç yaşından büyük çocuklarda, ruhsal bozuklukların bir belirtisi olarak uyku bozuklukları görülebilmektedir. Üç ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülebilecek uyku bozuklukları:

  • Uykuda diş gıcırdatma
  • Uykuda Yürüme ( uyurgezerlik)
  • Gece Korkuları
  • Kabus, korkulu rüya görme
  • Uykuya dalmada güçlük

Uykuda diş gıcırdatma

Dış gıcırdatma sorunu, 3 – 17 yaşları arasındaki çocukların yaklaşık % 15’inde görülebilmektedir. Birçok farklı etkenin diş gıcırdatmasına neden olabileceği düşünülmektedir.

Çene ve diş yapısı, günlük yaşanan olayların, kaygıların, istek ve beklentilerin uykuya taşınması ve bunun sonucunda oluşan gerginlik diş gıcırdatma sorunun nedenleri arasında yer almaktadır. Değerlendirme ve tedavisinde diş ve çene yapısına yönelik bozukların ele alınması önemli olmaktadır. Bunun yanısıra, çocukla gün içinde yaşadıkları olumlu ve olumsuz olayların konuşulması, gerginliğinin azalmasına ve bunun sonucunda diş gıcırdatma sorununun hafiflemesine yol açacaktır.

Uykuda Yürüme ( uyurgezerlik)

En sıklıkla 7-12 yaşlar arasında görülmektedir. Çocuk uykuya daldıktan 2-4 saat sonra yatağından kalkmakta, birkaç dakika ile yarım saat arası bir süre kadar evin içinde gezinmektedir. Bu durum gece boyunca birden fazla gerçekleşebilmektedir. Gezinme süresi içinde çoğunlukla kendisiyle iletişme geçilmeye çalışıldığında tepki vermemekte, sorulan soruları cevaplamamaktadır. Uyandırılmaları oldukça güçtür ve doğru olmamaktadır. Yapılması gereken, çocuğu tehlikelerden koruyarak, elinden tutulup tekrar yatağa yatması yönünde yönlendirildirilmesidir. Bunun sonucunda çocuk yatağına uzanmakta ve uykusuna devam etmektedir. Çocuk ertesi gün gece boyunca olup biteni hatırlamamaktadır.

Bu bozukluk beyin gelişiminin tamamlanmamış olmasıyla ilgili olduğu düşünülmekte, çocuk veya ergenin büyümesi ve beyin gelişiminin tamamlanmasıyla bozukluğun azalacağı ve kaybolacağı bilinmelidir. Bu nedenle çocuğun uyurgezerlik döneminde genel olarak dolaştığı ortamlarda, yaralanmasına yol açabilecek, kendisi için tehlikeli olabilecek alanların düzenlenmesi önemlidir. Uykuda yürüme döneminin önlenmesi ve çocuğun uyandırılmaya çalışılması, çocuğun anlaşılmaz ve aşırı tepkiler vermesine neden olabilmekte dolayısıyla doğru olmamaktadır.

Gece Korkuları

Gece uykusundan korkarak uyanma çocuklarda oldukça sık rastlanan bir durumdur. Çocuk uykusundan bağırarak ve ağlayarak uyanmakta, şaşkın bir hali bulunmaktadır. Korkulu bir rüya görmüştür. Bunun gerçek olmadığını anlayıncaya kadar şaşkınlık ve korku dolu hali devam etmektedir. Daha sonrasında sakinleşmekte ve uyumaya devam etmektedir. Sabah uyandığında gece olup bitenleri hatırlamakta ve anlatabilmektedir. Bu bozukluğun daha ağır bir biçiminde, çocuk yine uykuya daldıktan 1-2 sonra korkuyla ve ağlayarak uyanmakta ancak bu sefer sakinleştirilmekte oldukça sorun yaşanmaktadır. İlişki kurma çabaları sonuçsuz kalmaktadır. Kendisine sorulan sorulara cevap vermemekte, hızlı hızlı nefes almakta ve kalbi hızla çarpmaktadır. Bu biçimde yer alan bir gece korkusunda, aslında çocuk uykusundan gerçek anlamda uyanmamiş olup,sabah uyandığında gece yaşamış olduklarını hatırlamamaktadır. Uykudan korkarak uyanma, her gece boyunca birden fazla olabileceği gibi ayda bir kez gibi nadiren de ortaya çıkabilmektedir.

Bu bozukluğun başka bir nörolojik bozukluğun bir sonucu olarak oluşmadığından emin olunması gerekmektedir. Çocuğun korkuyla uyanmasının ardından sakinleştirilerek yeniden yatağa yatırılması, kendisine zarar verebilecek davranışlarının önlenmesi gerekmektedir. Bir süre sonra çocuk kendliğinden uykuya dalacak ve bu durum düzelecektir.

Kabus ve korkulu rüya görme :

Rüyalı uyku döneminin pek çok işlevi bulunmaktadır. Rüyalar gün içindeki gerilimlerin boşalmasına olanak sağlamakta, gündüz yaşananların birbirine bağlantılandırılması ve programlanmasına aracı olmaktadır. Büyümeye katkıda bulunmaktadır.

Çocuk rüyalardan hoşlanabileceği gibi, çoğu zaman da korku gibi güçlü tepkiler verebilmekter. Rüyaların içeriği çocuğun içinde bulunduğu yaş ve gelişim dönemine bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir.

  • 2 yaş : kovalanmak ve ısırılmak temalı rüyalar.
  • 4 yaş: hayvan rüyaları veya iyi – kötü insanların bulunduğu rüyalar.
  • 5-6 yaş: öldürülme, yaralanma konulu rüyalar. Hayaletlerin bulunduğu rüyalar görülebilmektedir.

5 yaşından itibaren rüyaların gerçek olmadığı çocuk tarafından öğrenilmektedir. 7 yaşında ise bu rüyaların kendileri tarafından oluşturulduğunu kavramaktadırlar. Rahatsız eden korkulu rüyalar en sıklıkla 3 ,6 ve 10. yaşlarda mevcut olmaktadır.

Korkulu, sıkıntılı rüya gören çocuklar, uyanır, ağlar, bağırır ve yardım istemektediler. Sabah uyandıkların sıklıkla rüyalarını hatırlamakta ve anlatabilmektedirler. Bu rüyalar günlük yaşamdaki korkutucu yaşantılarla ilişkili olabilmektedir. Çoğunlukla görülen rüyalar, çocuğun fantazilerini, hayal ürünü korkutucu nesneler, televizyon programları tarafından şekillenmektedir. Çocuğun anne veya babası tarafından sakinleştirilmesi, rüyalarının içeriği hakkında konuşularak bunların gerçek olmadığı yönünden rahatlatılması uygun olmaktadır.

Uykuya dalma güçlüğü

Okul çağı çocuklarında uykuya dalma güçlüğü ve uyuyamama problemleri daha çok anksiyete, üzüntü, stres ve korkulara bağlıdır. Gelişimsel bir korkuya ya da kabus veya travmatik bir olaya tepki olarak gelişebilmektedir. Son yıllarda, okul çağı çocukları için geçerli olan okul ve okul dışındaki aktivitelerin yoğunluğu, sınavlar ve başarı kaygıları, çok yüklü akademik çalışmalar çocuklarda yoğun streslere yol açmakta bu da onların uykuya dalmalarında bir güçlük teşkil etmektedir.

Enurezis çocukluk çağında görülebilen önemli bir alt ıslatma problemidir. Çocuk tuvalet eğitimini tamamlamış olduğu halde gece ve/veya gündüz olmak üzere idrarını altına kaçırmaktadır. Alt ıslatma problemi farklı biçimlerde görülebilmektedir

  • Organik bir nedene bağlı olarak ortaya çıkan “enurezis inkontinans”
  • Yalnızca gece uykuda idrar kaçırmayı içeren “enurezis nokturna”
  • Gündüz uyanıkken idrar kaçırmayı içeren “enuresiz diürna”
  • Alt ıslatma problemenin hem gündüz hem de gece görüldüğü tip olan “enürezis continue”
Okumaya devam et...

İdrar yolları enfeksiyonu, beyin elektriksel düzensizliği ya da bozukluğu, böbreklerle ilgili sorunlar veya diğer nörolojik durumlara bağlı olarak fizyolojik bir rahatsızlık kaynaklı alt ıslatma problemleri görülebilmekte, bu tip durumlarda çocuğun yaşına göre bir pediatri ya da üroloji uzmanından yardım alınması uygun olmaktadır.

Genel tıbbi veya organik bir nedene bağlı olmadan ortaya çıkan enurezis tanısının alınması için bu problemin en az ardışık olarak 3 ay boyunca haftada iki kez görülmesi gerekmektedir. Çocuğun takvim yaşı en az 5 olmalıdır. Normal gelişim gösteren çocukların, 2-3 yaşlarından itibaren gündüz mesane kontrollerini, 3-4 yaşlarından itibaren ise gece mesane kontrollerini sağlamaları beklenmektedir.

Bedensel bir rahatsızlığa bağlı olmayan alt ıslatma probleminin çeşitli nedenleri bulunmaktadır.

1. Çocuklar derin uykuya dalmaları nedeniyle idrar kesesinin dolmuş olmasına ilişkin sinyalleri almamaları sonucunda alt ıslatmanın gerçekleşmesi. Çocuklar 12-16 yaşlar arasında yetişkin uykusunun özelliklerini kazanmaktadırlar.

2. İdrar kesesinin kapasitesi henüz tam olarak gelişmemesi veya daha yavas bir gelişim süreci göstermesi . İdrar kesesinin yetişkin kapasitesine ulaşması 12-16 yaşlar arasında gerçekleşmektedir.

3. Psikososyal stres faktörleri

  • Baskılı bir tuvalet eğitimi süreci geçirmiş çocuklar alt ıslatma sorunuyla karşı karşıya gelebilmektedirler.
  • Aile içinde ölüm veya kayıp yaşantısı,kardeş doğumu, boşanma, okulla ilgili travmalar, çocuk ihmal ve istismarına gibi sıkıntılı yaşam olayları sonucu bir anksiyete belirtisi olarak alt ıslatma problemi gelişebilmektedir.
  • Olumsuz anne-baba-çocuk ilişkisi .
  • Aşırı baskıcı –otoriter veya ilgisiz-ihmalkar tutumlar sonucu problem gelişebilmektedir.
  • Aşırı koruyucu tutumlar sonucunda çocuk bebeksi kalma eğilimi gösterebilmektedir.

MÜDAHALE

– Anne- baba eğitimi
Ebeveynlerin enurezis ve doğru yaklaşımlar hakkında bilgilendirilmeleri, etkili bir tedavi sürecinin önemli bir parçasıdır.

– Davranışçı tedavi yaklaşımları .
Bu yaklaşımlar çocuğun tuvalet alışkanlıklarını düzenlemesine yardımcı olmakta, belli bir rutin kazandırarak hem idrarını daha uzun süreli tutmasında hem de gece uyanma alışkanlığı edinmesinde yararlı olmaktadır.

– Bireysel psikoterapi
Alt ıslatma probleminin, olumsuz psiko sosyal faktörlerin, sorunlu aile içi ilişkilerin, hatalı tutumların sonucu olarak geliştiği durumlarda bireysel psikoterapi çocuğun içsel, psikolojik çatışmalarının çözümlenmesi, olumlu bir benlik algısının gelişimi için gerekli olmaktadır.

Enkoprezis gelişimsel olarak denetimin kazanıldığı halde dışkının istemli ya da istem dışı olarak yineleyen bir biçimde uygunsuz yerlere yapılması ile belirli bir bozukluk olmaktadır. Çocuğun enkoprezis tanısı alması için 4 yaşndan büyük ve problemin üç ay süre ile en az ayda bir kez görülmesi gerekmektedir.

Enkoprezis, farklı biçimlerde görülmektedir.

Kabızlık veya taşmaya bağlı olarak kaçırmanın olduğu tip : Bu tipte tıbbi muayeneler sonucunda kabızlık olduğu tespit edilmektedir. Kabızlığın tedavi edilmesi sonucunda ise sorun ortadan kalkmaktadır. Tuvalet eğitiminin yetersiz veya tamamlanmamış olduğu durumlarda veya çocuğun hazır oluşluğundan önce tuvalet eğitiminin verilmesi sonucunda gelişebilmektedir. Barsak denetimi tam olarak kazanılamamıştır.

Okumaya devam et...

Kabızlığın olmadığı tip : inatlaşma, karşı gelme ya da davranış bozukluğu ile ilişkili olarak, dışkı belirli yerlere bırakılmaktadır. Bu tipte bir enkoprezis, psikolojik bir rahatsızlığa bağlı olarak, barsak denetiminin normal olmasına rağmen çocuğun dışkılama ile ilgili kurallara karşı bir isteksizliğinin, direncinin veya başarısızlığının olduğu zamanlarda görülmektedir.

Fizyolojik sorunlara bağlı olarak dışkıyı tutamamanın sonucu olarak kaçırma ve uygunsuz yerlere dışkılama görülebilmektedir.

Enkoprezis sorunu olan çocuklar;

  • Utanç duygusuyla karşı karşıya kalırlar…
  • Sıkıntı duydukları ve dışlandıkları için sosyal ortamlardan kaçınmaktadırlar…
  • Özgüvenleri zedelenmektedir…
  • Cezalandırılma ve reddedilme korkusu yaşamaktadırlar…

BOZUKLUĞA YOL AÇAN ETMENLER

Fizyolojik – organik nedenler :

  • Barsak sonundaki istemli kasların denetiminde bozukluklar
  • Kabızlık
  • Psikojenik megakolon
  • Yetersiz , tutarsız, çocuğun hazır oluşluk düzeyini dikkate almayan tuvalet eğitimi
  • Mide- barsak enfeksiyonları
  • Kalın barsağın son bölgelerinde yer alan darlıklar
  • Ağrılı dışkılamaya neden olan çatlaklar, yarıklar

Psikolojik nedenler:

  • Tuvalet eğitimi sürecinde ebeveynlerin baskıcı, katı veya aşırı gevşek- aldırmaz tutumları…
  • Tuvalete gitme ile ilişkili çocuğun sahip olduğu korkular…
  • Depresyon …
  • Çocuğun inatçı, karşı gelen, dirençli mizacı …
  • Çocuk ve aileyi etkileyen travmatik yaşantılar …
  • Aile içi bozuk iletişim ve etkileşim…
  • Anne –baba ve çocuk arasında çatışmalı ilişkiler…

MÜDAHALE

“Müdahale öncesinde soruna ilişkin olarak tıbbi bir değerlendirmenin gerçekleştirilmesi ve bozukluğun fizyolojik bir bozukluğun sonucu olup olmadığının ayırt edilmesi müdahalenin nasıl bir yön izleyeceği konusunda belirleyici olmaktadır.”

Aile danışmanlığı

Anne- baba ve çocuk arasında yer alan çatışmalı ve inatlaşma temelli ilişki çözümlenmeye çalışılmaktadır. Ebeveynler uygun tuvalet eğitimi yaklaşımları konusunda bilgilendirilmekte, soruna neden olan hatalı tutumlar konusunda aydınlatılmaktadırlar. Uygulayacakları doğru yaklaşımlar, daha olumtu tutum ve davranışlar kazanmaları yönünde eğitilmektedirler.

Aile içi sorunların ve gerginliklerin giderilmesiyle birlikte belirtilerde azalma gözlemlenmektedir.

Bireysel psikoterapi

Davranışsal ve psikoterapötik uygulamalarla çocuğun uygun bir tuvalet alışkanlığı kazanmasına yardımcı olunmaktadır. Enkoprezis problemine neden olan travmatik yaşantıların varlığında hem çocuğun hem de ebeveynlerin destek alması uygun olmaktadır. Çocukta enkoprezise eşlik eden psikolojik sorunların ele alınması ile bozukluğun tedavisinde önemli gelişmeler kaydedilebilmektedir.

Kabızlığın eşlik ettiği durumlarda, uzman hekimler tarafından önerilen ilaçlar ve lif yönünden zengin bir diyet yararlı olmaktadır.

Bebekler yaşamlarının ilk biri yılı boyunca dünyayı tanıma yolları ağızlarıdır. Ellerine geçirdikleri her şeyi ağızlarına götürmeleri yoluyla çevrelerini ve dünyayı keşfetmeye çalışmaktadırlar. Bunun yanı sıra emme, beslenme dışında bir haz alma yoludur.

Parmak emme davranışı çocuklarda uykuya dalarken, acıktıklarında, korktuklarında, beslenmeden sonra, sıkıntılı olduklarında ve anneden ayrıldıklarında gerginliklerini azaltmak üzere ortaya çıkmaktadır.

Okumaya devam et...

Parmak emme davranışı 4 yaşına kadar gelişimin doğal bir parçası olarak kabul edilirken, 4 yaşından sonra ruh sağlığı, damak ve diş sağlığı açısından sorun oluşturmaktadır. 4 ve daha büyük yaştaki çocuklara, parmak emmenin neden doğru olmadığı onların anlayabileceği bir dille açıklanmalıdır.

Eğer sorun özellikle uykuya geçme dönemlerinde beliriyorsa, anne veya babasının bu süre içinde onun yanında olması, gevşemeye yardımcı olacak birtakım aktivitelerin gerçekleştirilmesi (masal anlatarak, elini tutarak uyutma ,elini oyalayacak bir oyuncak ile uykuya dalması) yarar sağlayacaktır.

Çocukta yeterli güven duygusunun geliştirilmesine destek olunması gerekmektedir. Anne babaların sürekli “parmağını ağzından çek” gibi uyarıları, çocuğun bu davranışa odaklanmasına bunun sonucunda da davranışın daha fazla ortaya çıkmasına neden olacaktır. Yapılması gereken, çocuğa hissettirmeden dikkatinin başka yöne çekilmesidir. Kardeş doğumu, bakıcı veya öğretmen değişikliği, kreşe başlama gibi çevresel birtakım zorlayıcı faktörler söz konusu ise, bunların ele alınması önemlidir.

Çocukların tırnak yeme davranışları; gerilimlerini azaltmaya yönelik gerçekleştirdikleri bir davranıştır. Genellikle 3 ile 4 yaşları arasında başlamakta, yetişkinlik dönemine kadar sürebilmektedir. Tırnak yeme sorununda amaç, bu davranışın altında yatan asıl problemin belirlenmesidir. Hangi ortamlar ve durumlarda bu davranışın arttığı gözlemlenerek, bu davranışın çocuk için neye hizmet ettiği saptanmalıdır. Çocuklar özellikle kendilerini kaygılı, korkulu, güvensiz hissettikleri durumlarda tırnak yeme davranışına başvurmaktadırlar. Bu nedenle çocuklara bu durumlarla daha uygun bir şekilde başa çıkabilecekleri yolları göstermek uygun olacaktır. Dikkat çekmek amacıyla tırnak yediğinin fark edildiği durumlarda, anne ve babaların görmezden gelmeleri veya çocuğun dikkatini başka yöne çekmeleri gerekmektedir. Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerin sonuç getirmediği, kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin ortaya çıkmasına yol açtığı anne ve babalar tarafından bilinmelidir.

Çocukluk döneminde mastürbasyona oldukça sık rastlanmaktadır. Çocukların cinsel bölgelerini keşfetmeleri, ilgi göstermeleri, pek çok uzman tarafından gelişimin olağan bir basamağı olarak düşünülmektedir. Çocukluk döneminde rastlanan mastürbasyon, ergenlik öncesi dönemde çocuğun cinsel bölgesini uyarması anlamına gelmekte ve bu esnada çocukta terleme, kızarma, sık nefes alma gibi belirtiler gözlemlenebilmektedir. Gelişimsel olarak, bebekler için cinsel bölgelerini keşfetmeden önce, onlar için doyum kaynağı anne memesi olmaktadır. Zamanla doyum arama kaynakları değişiklik göstermektedir.

Okumaya devam et...

İlk dört ay gibi çok erken dönemlerden itibaren bebekler altlarının temizlenmesi, bağlanması sırasında ilgili duyumları fark edebilmekte ve bundan hoşlanmaya başlayabilmektedirler. Daha ileriki zamanlarda haz arayışı daha ön plana geçtikçe, istemli bir mastürbasyon davranışı görülmeye başlamaktadır.

Cinsel organlarla oynama en sıklıkla 3-4 yaşlar arasında görülmektedir. Bu yaşlarda çocuklar artı kendi cinsel kimliklerinin farkına varabilmekte, karşı cinse dair farklılıkları ayırt edebilmekte, kendi bedenini keşfetmeye yönelmiş bulunmaktadır. Çocuklar cinsel bölgelerini uyarmaları sonucunda duydukları hazzı tekrarlamak üzere, bir yere sürtünerek, bir nesneyi kendisine sürterek veya eliyle kendisini uyarabilmektedir. Bu davranışı odasında yalnız, uykuya dalmadan önce gerçekleştirebileceği gibi, kalabalık ve uygun olmayan ortamlarda da gerçekleştirebilmektedir.

Mastürbasyon normal gelişimin bir parçası olarak görüldüğü halde, aşırı ve yineleyici biçimde mastürbasyon davranışının olması çocuk açısından yolunda gitmeyen bir şeylerin varlığına dikkat çekmemiz gerektiğine dair bir işarettir.

Aşırı ve yineleyici mastürbasyon aşağıdaki durumların sonucunda görülebilmektedir ;

  • Travmatik yaşantıları izleyen veya zorlu yaşam olaylarının bulunduğu dönemlerde, kaygı ve sıkıntıya bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir.
  • Yeni bir kardeş doğumu, boşanma, anne veya babanın ruhsal bir sıkıntısı sonucunda aile içi ilişkilerin doyuruculuğunda azalma, dokunsal veya duygusal yoksunluklar, çocuğun kendi bedenine yönelmesine yol açabilmektedir.
  • Duygusal ihmal veya istismara uğrayan çocuklarda yineleyici mastürbasyon davranışının görülme olasılığı daha fazladır.
  • Anne- babanın ya da başkalarının cinsel ilişkisine şahit olmuş çocuklarda ortaya çıkabilmektedir.

Neler yapılabilir ?

  • Çocuğun fiziksel ve duygusal gereksinimlerinin karşılanması …
  • Çocuğun bu davranışına dikkat çekmeden, onun dikkatini başka bir etkinliğe yöneltmek …
  • Cinsel bölgelerine temas etmeden, fiziksel temas gereksinimlerini karşılamak.

  • Çevresel uyaranları zenginleştirmek ( Kreş veya anaokuluna başlatmak)

  • Eğer uykuya geçmeden önce mastürbasyon davranışının daha fazla meydana geldiği fark edilmişse, uykuya dalmadan önce gevşemesine ve rahatlamasına yardımcı olacak keyifli faaliyetler bulmak ( masal okumak, ninni söylemek, saçını ya da sırtını okşama)

  • Çocukta idrar yolu enfeksiyonu, pişik ya da parazit gibi fiziksel rahatsızlıkların bulunmadığından emin olmak gerekmektedir.

Right Menu Icon0 (553) 238 00 39