Blog

Anne – Baba Tutumları Ve Kişilik Gelişimine Etkisi

Dünya’ ya gelen bir bebeğin ilk bulunduğu ortam ailedir ve ilk ilişki anne-baba ile kurulur. Aile, çocuğun beslenme-korunma gibi fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra sevgi güven gibi ihtiyaçlarını karşılar, aile bu ihtiyaçların karşılanması, çocuğu yetiştirme tarzı, çocuğun davranışlarına karşı sergilediği tutumla büyük ölçüde çocuğun gelişimine etkide bulunur.

Maslow’a göre, ana- baba çocuğun fizyolojik gereksinimleri yanında bu gelişmeler kadar önemli olan sevilme ve saygı görme gereksinimine de duyarlı olmalı, çocuğu bu konuda yeterince doyurmaya çalışmalı ve bu gereksinmelerini kesinlikle ihmal etmemelidir. Çünkü sevgi ve güven gereksinmeleri yeterince doyurulan çocuklar, ileride tehdit edici durumlar karşısında da kendilerine güvenlerini yitirmezler. Sevgiden yoksun kalan çocuklar ise yaşamları boyunca sevgi ve güvenlik ararlar ve bunu elde edebilmek için gerekirse olumsuz yollara başvururlar.

Çocuklarınızın hayatta kazanacağı başarı ve mutluluk düzeyi ile, sizin onları yetiştirme tarzınız arasında kesin bir ilişki vardır. Olumlu ve  etkili birer ebeveyn  olmak, mutlu çocukların ileride de mutlu ve başarılı olma şansını arttırır.

ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ NEDEN ÖNEMLİ? (NASIL ETKİ EDİYORUZ)

Bu sorunun cevabını vermeden önce kişilik kavramını tanımlayarak nasıl etkide bulunduğumuzu görmemiz gerekiyor.

Kişilik denildiği zaman hemen hemen herkes ne demek istediğimizi anlar. Bu çoğunlukla “o nasıl birisidir” sorusunun yanıtıdır. Ancak bir tanım yapmaya gelince iş biraz zorlaşıyor. Psikologların üzerinde aynı fikirde olduğu tek bir kişilik tanımı yoktur. Kişiliğin “kişinin sahip olduğu” bir şey olduğunu söyleyenler, bir takım insanların kişiliklerini “arkadaş canlısı”, “hoş”, “güçlü”, ya da “ saldırgan” gibi kelimelerle betimlemeye çalışırlar. Bu durumda anlatılmak istenen kişiliğin, bireyin diğer kişilerin yanında gösterdiği davranış özellikleri olduğudur.

Bu tanımdan daha geniş ve formal bir tanım yapmak gerekirse kastedilen; kişiliğin bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimi olduğudur.

Daha anlaşılır biçimde olabilmesi için tanımda kullanılan kelimeleri gözden geçirmemiz gerekiyor. Diğer bireylerden ayırt edici diyoruz, Çünkü, ilgilendiğimiz o bireyi başkalarından farklı kılan özelliklerdir. Tanımda kullandığımız TUTARLILIK kavramıyla o kişinin benzer durumlarda davranışının pek değişmediğini anlarız. Hemen hemen her zaman başkalarına yardım eden ve işbirliği yapabilen bir çocuk, bir gün sinirli olduğu için yardım etmeyi reddettiğinde bu çocuğa “yardım etmeyi sevmez” diyemeyiz. YAPILAŞMIŞ kavramıyla kişilik özelliklerinin birbiriyle uyum içinde, tutarlı bir sistem olduğunu kastediyoruz. “İyi kalpli, huysuz, uysal, geçimsiz, son derece saygılı, saldırgan” bir kimse şeklinde ifade de kişiliği oluşturan özelliklerin bir yapısını görmek olanağı yoktur. Kişilik tanımında kullandığımız diğer bir özellik de ilişki kuruş biçimidir. Birey hem kendi içindeki duygu ve düşüncelerini hem de kendi dışında yer alan insan olay ve nesneleri algılar. Birey iç ve dış çevreyle kurduğu ilişkinin biçimini belirler. Bu şekilde tanımlanan kişilik soyut bir kavram olmaktan çıkıp bireyin her günkü davranışında gözlenebilen somut bir kavram olur.

Kişilik ilişki kuruş biçimi kavramını da içerdiğine göre bir çocuğun ilk öğretmeni ve ilk ilişkileri anne- baba olduğundan, kişilik gelişiminde anne- babanın rolü ve önemi büyüktür. Anne- baba çocuğa olan davranışları ve tutumlarıyla ona etkide bulunurlar.

Araştırmacılar, ana- babanın çocuğun yaşamında en güçlü model olduğunu belirtmektedir. Çünkü anne- baba hem çocuğun hayatında etkileşim içinde bulunduğu ilk modeldir, hem de diğer çevresel faktörlere göre çocukla daha uzun süre birlikte olmaktadır.

Ana- babanın çocuklarına sağlıklı davranışlarda bulunmaları büyük ölçüde onların kişilik özelliklerinin ve birbirleri ile olan ilişkilerinin sağlıklı olmasına bağlıdır.  Fakat bir çok anne- baba kendi çocuklarında yaşadıkları sorunların acısını çocuklarından çıkarmakta ve farkında olmadan anne- babalarında gördükleri hatalı tutumları kendi çocuklarında da devam ettirmektedirler.

Ana- baba tutumları kabul edici ve hoş görülü tutumdan, reddedici tutuma; baskıcı ve otoriter tutumdan, aşırı koruyucu tutuma farklı isimler ve niteliklerde olabilmektedir. Ana- baba çocuğuna karşı her konuda otoriter ya da her konuda aşırı koruyucu olabilir,Dolayısıyla verilen isimler genel davranış biçimini ifade etmektedir.Bazı ana babaların çocuğa davranışlarında birden fazla tutum örüntüsü birbirine geçmiş de olabilir

Ana- baba tutumları çeşitli araştırmacılarca farklı şekillerde isimlendirilip sınıflandırılsalar da, genel olarak değinilen ana- baba tutumları, özellikleri ve kişiliğe etkileri şöyledir.

MÜKEMMELİYETÇİ TUTUM: Bazı ana- babalar çocuklarında yaş ve kapasitelerinin üzerinde beklentilerde bulunmaktadırlar. Bu tutum içinde olan anne babalar çocuklarından kusursuz olmalarını beklerler, Örn. Okul yaşantısında sürekli başarı beklentisi içindedirler. Bu tutumla karşılaşan çocuklar belirli bir başarı düzeyine sahip olsalar da anne- babalarının beklentisi bunun çok üstünde olduğundan beklenen davranışları gerçekleştirememekte ve sonuçta kendilerine olan güvenleri azalmakta ve kendi gözlerinde değersizleşmekte, girişim ve çaba güçlerini yitirmektedirler. Araştırmacılara göre ailenin beklentilerine yetişemeyen çocuk, kavgacı, itaatsiz, sorumsuz ve kıskanç olabilmektedir. Ayrıca böyle eğilimler sonucu okulda çok az başarı gösterebilir ve çocukta hayal kurmaya aşırı yatkınlık ortaya çıkar.

AŞIRI KORUYUCU TUTUM: Bu tutuma tek çocuğu olan ve ya başka çocuk sahibi olma imkanı bulunmayan ailelerde daha sık rastlanmaktadır. Aşırı koruyuculuk genel olarak çocuğa gerektiğinden daha fazla kontrol ve özen gösterilmesi ve kendi sorumluluklarını yerine getirmesine izin verilmemesi şeklinde olmaktadır. Aşırıcı koruyucu tutumda çocuğa kendi gücünü geliştirme fırsatı yeterince verilmediğinden çocukta kendini savunma becerisi gelişmeyebilir. Örnek olarak: Aşırı koruma davranışlarını; anneyle çocuğun aşırı yakınlığı, bebeklikten sonra da bebeklik işlemine devam etmek, anne baba denetiminin aşırılığı ve çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını fazlasıyla gidermek olarak sıralayabilir. Bu tutumla yetiştirilen çocuklar aşırı bağımlı ve kendine güvensiz bireyler olabilmektedir.

AŞIRI HOŞGÖRÜ VE ŞIMARTMA: Aşırı hoşgörü ve şımartmayı, aşırı koruyuculuğun bir sonucu olarak görebiliriz. Aşırı hoşgörülü anne babalar çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sıralama getirmeden daima kabul ederler. Araştırmalara göre bu tutumun sürekliliği çocuğun gerektiğinde duygu, istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğinin gelişimini olumsuz etkilemekte vurucu, kırıcı, saldırgan davranışların artmasına yol açmaktadır. Sınırların katı ve dar olması kadar belirsiz ve iyi çizilmemiş olması da doğru değildir. Şımartılmış çocuklar büyüdüklerinde, okul,iş gibi sosyal ortamlarda dikkat çekmek, övgü almak istemektedirler. Bu gerçekleşmeyince kendilerini huzursuz hissetmekte, aile ilişkilerinde de sömürücü ve otoriteye başkaldırıcı davranmaktadırlar.

TUTARSIZ TUTUM: Kimi evde disiplin yok değildir, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belirsizdir. Anne- babanın tutumu aşırı hoşgörü ile sert cezalandırma arasında gidip gelmektedir. Bu nedenle çocuk hangi davranışın nerede, ne zaman istenmediğini önceden kestiremez ve bunu anne- babasının ruh durumuna göre anlamaya çalışır. Çünkü anne- babasının çocuğun davranışlarına vereceği tepki , neşeli ya da öfkeli oluşuna göre değişmektedir . Tutarsızlık , anne babanın kendi şahıslarında verdikleri tepkiler arasında olabileceği gibi , birbirlerinin davranışları arasında tutarsızlık şeklinde de olabilir . Bir evde bir gün görmezlikten gelmen yaramazlık ertesi gün ağır bir ceza görüyorsa , annenin yaptığını baba bozuyor veya babanın verdiği cezaya anne karşı çıkıyorsa tutarsızlığın olduğu söylenebilir. Böyle Bir ortamda büyüyen çocuklarda direnç ve saldırganlık davranışına daha sık rastlandığı belirtilmektedir. Bu çocuklar bir süre sonra tutarsızlıklarının farkına varıp, anne- babalarının sözlerini dinlememeye ve kendi bildiklerini yapmaya başlarlar(Ergenlerden örnek )

REDDEDİCİ TUTUM: Çocuğun benlik kavramı, kendisi için önem taşıyan büyüklerin ona gösterdikleri tutumların bir yansıması olduğundan ana- babadan gelen itici tutumlar çocuğun kendini değersiz bulmasıyla sonuçlanmaktadır.İstenilen davranışları gösterdiğinde ödüllendirilmeyen ve ya desteklenmeyen çocuk, onaylanan ve onaylanmayan davranışların ayrımını yapmada giderek güçlük çeker hale gelir. Bunun sonucunda ana- babasının onayını sağlama çabalarından vazgeçebilir ve anne- baba da çocuğun gelişimine rehber olabilmek için gerekli olan denetimi yitirmiş olabilir. Anne- babası tarafından reddedilen çocukta duygusal bozukluklara da sık rastlanır.Kendini değersiz hisseden çocuk diğer insanlara karşı düşmanca duygular geliştirebilir.

İLGİSİZ TUTUM: İlgisiz tutumda çocuğu ihmal ve ya psikolojik reddetme, onun ilgi ve ihtiyaçlarından habersiz olma, çocuğun nerede ne yaptığı ile ilgilenmeme, varlığından rahatsız olarak onu mümkün olduğunca çevresinden uzak tutma, çocuğa sevgi vermeme ve onun davranışlarını kontrol etmeme gibi davranışlar bulunmaktadır. ( onun ihtiyaçlarını bildiğimizi sanabiliriz ancak çoğu zaman bildiğimizi sandığımız şeyler onun gerçek ihtiyacı değil, bizim ondan beklentilerimiz olabilir. Örn: akademik başarı.

Açık düşmanlık davranışları ise annenin ve babanın çocuğunu sevmediğini dile getirmesi, çocuğa hırçın davranma, dayatma, çocuğu terk etme ya da başka yerlere göndermekle tehdit etme, çocuğu kötü sözlerle nitelendirme şeklinde görülmektedir. Bu tutumla karşılaşan çocuklar yine kendine güveni düşük, kendini değersiz hisseden bireyler olabilmektedir.

OTORİTER TUTUM: Otoriter ana- baba tutumlarında : çocuğa çocuk istenilen şekilde davrandığı sürece sevgi veren, çocuktan koşulsuz ve mutlak itaat etmesini bekleyen , istek ve emirlerinin tartışmasız bir şekilde yerine getirilmesini isteyen , çocukla ilgili her türlü kararı kendisi veren ana- baba ilişkisi esastır. Bu tutumla yetiştirilen çocuk  anne- babasının eleştirisini almaktan korkmakta, hareketlerine hep dikkat etmekte, yanlış yapma korkusu fazla olmaktadır. Kendi ihtiyaç ve isteklerine değer verilmediğini hissetmekte ve bunu ifade etmekte şansıda olmamaktadır. Karar alma gücü olumsuz etkilenmektedir. Otoriter bir aile ortamında yetiştirilen çocuklarda, anne- babaya sevgisizlik, insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramama, kavgacı ve geçimsiz olma, duygularına hakim olamama, alınganlık birden parlayıverme, güvensizlik yersiz korku ve kaygılar gibi özelliklere rastlanmaktadır. Otoriter bir ortamda sıkı bir denetim altında tutulan çocuklar diğer insanlarla ilişki kurmakta ve kendilerini ifade etmekte güçlük çekmektedirler. Bu çocuklar otoriteye bot-yun eğmekte ve gruba kolaylıkla uyum gösterememektedirler. Buna karşılık sürekli eleştirilmeleri , davranışlarının sınırlandırılması ve bireyselliklerinin engellenmesi nedeni ile bağımlı, içe dönük, kendine güven duyguları yetersiz, suçluluk duyguları içinde kaygılı bir kişilik geliştirmektedirler.

DEMOKRATİK TUTUM: ( Güven verici hoşgörülü tutum ) Bu tutumu genel olarak ana- babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, çocukların bazı kısıtlamalar dışında arzuladıklarını diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermeleri şeklinde görebiliriz. Anne- baba tutumu burada kabul eden anne baba şeklindedir. Ilımlı ve kabul eden anne- baba  çocuklarına beklentilerinin mantıklı açıklamasını yaptığı için çocuk kurallara daha fazla uymaktadır. Ilımlı ana- babanın çocukları kendileri hakkında olumlu düşüncelere sahip olmakta yeni olumlu bir benlik algısı taşımakta kendilerine güvenleri yüksek olmaktadır.

Bu tutumda çocuk koşulsuz olarak sevilmekte, değer verilmekte, onunla devamlı sözel ve sözel olmayan iletişim kurulmaktadır. Çocuğun fikirleri dinlenir, gerektiğinde kararlarını vermesi, problemlerini çözmesi için rehberlik edilir. Bazı sorumlulukları alması ve yerine getirmesi teşvik edilir. Çocuğun davranışları kontrol edilmekte ve bu ona güvenilmediği izlenimi verilmeden dolaylı yollarla yapılmaktadır.

Peki demokratik ortamda  çocuğa istenmedik davranışı yaptığında dahi ceza verilmez mi? Bu soruyu cevaplayabilmek için ödül ve ceza kavramlarına kısaca bakmamız gerekmektedir. ÖDÜL dendiği zaman aklımıza çocuğa bazı davranışları karşısında aldıklarımız söylediğimiz sözler, yapmasına izin vermediğimiz şeyler geliyor.

Pekiştirme ve ceza ayrı ayrı öğrenmeye etkide bulunurlar. Bir davranışın ortaya çıkma olasılığını arttıran her türlü uyarıcıya pekiştireç adı verilir. Pekiştireçleri olumlu ve olumsuz pekiştireç olarak iki gruba ayırabiliriz. Olumlu pekiştireçler verildiği zaman davranışın ortaya çıkma olasılığı artar. Neler olumlu pekiştireç olabilir? Örn: övgü dolu sözler, yiyecek, şeker gibi olumsuz pekiştireçler ise ortadan kaldırıldığı veya verilmediği zaman davranışın ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Yani her iki durumda da pekiştireç davranışın ortaya çıkma olasılığını arttırıyor.  ( Rahatsız edici bir gürültü olumsuz pekiştireç olabilir çocuğun yapmaktan hoşlanmadığı bir şey) Oğluna “Ev ödevini bitirir, sonra sinemaya gidebilirsin” diyen baba  doğru bir yöntem ve bilmeden Premack ilkesi kullanmaktadır. “Sinemaya git sonra gelince ödevini yap” şeklinde bir ifade sonucunda ödev yapılmaz. Bunlardan biride bireyin tercih edebileceği faaliyetler sırasında daha üst düzeyde yer alan bir davranışın, daha aşağıdaki bir davranış için pekiştireç olacağı kuralı yani Premack ilkesidir. Bu kural eğitimde ve çocukların davranışlarını denetimde son derece etkin bir biçimde kullanılabilir.

Anne- baba çocuğun yeni bir davranış kazanmasını istediğinde çocuğa önemli göreceği bir miktarda ödül vermelidir. Ayrıca çocuğun istenilen davranışları yerine getirmesi ödüllendirilmeli. Ödüllendirme istenilen bir davranış kazanılana kadar geçerlidir.

Cezanın öğrenmedeki rolüne gelince, ceza çoğunlukla doğru, uygun şekilde kullanılmaktadır. Ceza uygulamasının getirdiği değişik sakıncalar da mevcuttur. Her şeyden önce cezanın etkisi önceden kestirilemez. Öte yandan ödüllendirmenin etkisini önceden kestirmek hiç zor değildir. Ödüllendirme “Yaptığını tekrar et” mesajını verir, ceza ise “Yaptığını bir daha yapma mesajını verir, ancak çocuğun neyi yapmaması gerektiği konusuna açıklık getirmez.

İstenilen davranışın ne olduğu konusunda hiçbir fikri olmayan çocuk, cezanın getirdiği kargaşalıkta, belki de daha önce yaptığından daha kötü bir davranışa yönelebilir. Cezanın ikinci sakıncası ortaya çıkardığı yan etkilerinden kaynaklanır. Cezalandırılan birey, cezalandırılanı ve cezanın verildiği ortamı sevmemeye başlar. Bu kişilerden ve ortamlardan uzak durmaya çalışır. İyice düşünülmeden gelişi güzel verilmiş ceza bireyin onurunu ve özbenliğini son derece incitici olabilir. Bunun  sonucunda bireyden tehlikeli karşıt tepkiler gelebilir.

Bu kadar sakıncalı durumun karşısında nasıl bir cezadan çok ceza şart mı? Sorusu akla geliyor. Peki bu akıncalar göz önünde tutularak etkin öğrenme durumları yaratılabilir mi? Ancak şimdi söyleyeceğim ilkeler karşılandığı zaman

–         Cezalandırılması düşünülen , istenmeyen davranışın niçin ortaya çıktığını gerçekçi bir şekilde anlamak gerekir

–         Cezalandırılan davranışın yanı sıra yapılması istenilen davranışın ne olduğunun da açık seçik belirtilmesi ve istenen davranışın her ortaya çıktığında ödüllendirilmesi gerekir.

–         Ceza verilmeden önce cezanın verileceğini belirten uyarılar, belirtiler verilmeli

–         Davranışın niçin cezalandırıldığı çok açık olarak anlatılmalıdır.

–         Ceza istenmeyen davranışın her ortaya çıkışında, davranışın hemen arkasından, geciktirmeden ve tutarlı bir biçimde uygulanmalıdır. ( örnek)

Demokratik tutumda da çocuk istenmedik bir davranış yaptığında ceza verilmekte ancak bu yukarıdaki koşullar çerçevesinde yapılmaktadır. Yani ceza önemli davranışlar içindir ve sebebi çocuğa açıklanır. Bunlar tutarlı kısıtlamalardır, zaman, yer ve ana- babanın ruh durumuna göre değişmez. Verilen ceza çocuğun onurunu kırıcı, onu yıpratıcı kötü sözler ya da asla dayak şeklinde değil, daha çok çocuğun hoşuna giden bir durumdan geçici bir süre mahrum bırakılması ve ya yaptığı davranışı kendisi telafi etmesi şeklindedir. Çocuk bu kısıtlamalar dışında özgür bırakılmaktadır.

Demokratik ortamda yetişen çocuk, kendine güvenen, kendini değerli bulan,girişimci, sorumluluk alabilen, gelişmeye açık bir birey olmaktadır. Bu özellikleri sayesinde problemlerin üstesinden daha kolay gelmektedir.

Araştırma bulgularına göre demokratik aile ortamının çocuğun uyum düzeyi açısından en elverişli ortam olduğu görülmektedir. Bireyin ruh sağlığını olumlu ya da olumsuz etkileyen etmenlerin içinde ana- baba tutumlarını etkileri daha bebeklikten başlayarak, ergenliğin zorlamalı dönemlerinde de izlerini sürdürür ve derinleştirir. Bu dönemde ergenin kendisiyle barışık olmaya, onu kabul edecek, ona belli bir statü kazandıracak ve ait olma gereksinmesini karşılayacak uyumlu bir arkadaş grubuna, karşı cinsten bir arkadaşa gereksinmesi olup, tüm bu gereksinmelerini dengeli bir biçimde karşılamaya çabalamaktadır. Tüm gelişim dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de aile ortamının önemi kendini belli eder. Bebeklikten itibaren olduğu gibi ergenlik döneminde de bireyin iyi bir rehberliğe güvenilir, sıcak ve kabul edici bir aile ortamına gereksinmesi vardır.

Buna karşılık çocuğa içten sevgi ve saygı göstermeyen otoriter aile ortamı çocuğun kendine güven duygusu geliştirmesini engelleyici bir ortam olmaktadır. Çocuğu davranışlarının sıkı bir biçimde denetlenmesi, mutlak boyun eğmenin erdem sayılması ve cezalandırıldığında bunun altında yatan mantığın çocukla tartışılmaması çocuğun dış otoriteye bağımlılık geliştirmesine, içe kapanık çekingen ve kişiler arası ilişkileri zayıf bir birey olarak yetişmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar otoriter aile ortamlarında yetişen çocuklarda, büyük ölçüde içsel çatışma ve nörotik problemler olduğunu ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak demokratik ana- baba tutumlarının birey üzerindeki olumlu ve geliştirici etkileri bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokratik ana- baba çocuğa tutarlı bir eğitim ve disiplin verir. Bu durumda kendini geliştiren birey bağımsızlığını geliştirir, bu yüzden düşüncelerini daha rahat söyler ve karar verirken otorite durumunda olanları eleştirir. Başkalarının neler hissettiğini anlamaya çalışır, arkadaşlarına ve dostlarına karşı anlayışlıdır.

Görüldüğü gibi ana- baba tutumları çocuğun kişiliğinin oluşumunda büyük önem taşımaktadır. Ana. Baba. Çocuk üçgeni sevgi temeline dayanmalıdır. Çocuk için en etkili özdeşim modeli olan anne ve baba bilmelidir ki, çocuğa nasıl bir davranış türü uygularsa benzer bir davranışı onda da görecektir.

ANNE – BABA ÇOCUKLARIYLA İLİŞKİLERİNDE ŞU TEPKİ BİÇİMLERİNİ SERGİLERLER

1)      Suçlama           :  ( Sen her zaman konuşursun zaten … )

2)      Emir                 :  ( Hemen sus veya yerine otur. )

3)      Tercih Etme     :  ( Aynı hareketi bir daha tekrarlarsan ceza veririm. )

4)      Eleştirme          :  ( Daha iyisini yapmalısın. )

5)      Uyarma           :  ( Son kez hatırlatıyorum. )

6)      Utandırma        :  ( Şımarık çocuk )

7)      Yargılama        :  ( Sen zaten hep böylesin )

8)      Güven Verme  :  ( Senin bunun daha iyisini yapacağına inanıyorum. )

İletişim engelleri, kendini anlatmaya çalışan çocuğa yardımcı olmadığı gibi, kendi sorunlarını anlatmamasına neden olur.

Yardımcı davranışlar neler olabilir?

1)      SESSİZLİK:   Dinleyerek ona bir fırsat verin.

2)      EMPATİ:  Kendinizi çocuğunuzun yerine koyun ve onun gözleriyle  görmeye çalışın.

3)      KABUL:  Çocuğunuzu yargılamadan,  olduğu gibi kabul edin.

4)      DÜRÜST OLMAK: Mutlaka yetişkin rolüyle değil, insan olarak yaklaşın. Sorularına dürüst cevaplar verin.

5)      KAPI ARALAYIN: Bir sorunu olduğunu görüyorsunuz ama nasıl konuya gireceğinizi bilemiyorsanız, kapı aralayıcı şu mesajları kullanabilirsiniz:

–         Bu konuda konuşmak ister misin?

–         Dinliyorum.

–         Bu konuda bir şeyler söyleyecek gibisin.

–         Bu senin için önemli görülüyor.

Bu iletiler, dinleyenin, yargı ve düşüncelerini ortaya koymadığı için, konuşmaya davet eder.

6)      SEN DİLİ MESAJLARI: En çok yaptığımız hatalardan birisidir.

–         Çok sorumsuzsun. Yine geç kaldın.

–         Hiç söz dinlemeyecek misin sen?

–         Odanı yine mi toplamadın.

–         Ne kötü bir çocuksun.

7)         BEN DİLİ MESAJLARI:  Kabul edilmeyen  davranışların değiştirilmesinde daha etkili ve en sağlıklı olan iletilerdir. Böylece çocuk ve aile arasındaki ilişki de zedelenmemiş olur.

Bireyin, sağlıklı, olumlu bir kişilik geliştirebilmesi, istendik düzeyde bir uyum düzeyine sahip olması ve kendine güvenebilmesi için ana- babanın benimseyebileceği en önemli tutum demokratik tutum olmalıdır.

Gelişim farklı olan çocuklarda da bu gerçek karşımıza çıkmaktadır. Gelişimi farklı olan çocuklarda anne- baba tutumlarının kişilik gelişimine etkisi düşünüldüğünde, çocuğa ilişkin kabul etme reddetme boyutu, özerklik ve denetim boyutu ayrı bir önem kazanmaktadır. Bununla ilgili olarak anne- babalara verilecek önerileri şöyle sıralayabilmek mümkündür.

 

  1. Anne- baba çocuğun gelişim dönemlerini ve bu dönemlerdeki gereksinmelerini bilmeli ve bu gereksinmelere karşı duyarlı  davranmalıdır. Gelişimi farklı olan çocuk yaşıtlarına göre değil , gelişim özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
  2. Anne- baba çocuğu başkalarıyla kıyaslamaktan, ondan yapabileceğinden fazlasını istemekten ve çocuğu suçlamaktan, böylece onun kendine güvenini yitirmesine neden olmaktan kaçınmalıdır. Anne- baba beklenti düzeyini iyi belirlemeli çocuğun yapabileceklerinin çok altında ve ya kapasitesinin çok üzerinde beklentiler içinde olmamalıdır.
  3. Çocuğun tüm gelişim alanları üzerinde durulmalı, tek bir şey üzerinde durulmamalıdır. Bu konuda bizlerin yaşadığı sıkıntı özellikle akademik başarı konusunda karşımıza çıkmaktadır.Çocuğun diğer gelişim alanları ihmal edilmemeli, gerçek ihtiyaçları üzerinde durulmalıdır.
  4. Çocuğa üstlenebileceği sorumluluklar verilmeli, sorunlarını kendi çözebilmesi için fırsat tanınmalı, hata yapmasına ve sonuçlarını görmesine böylece yaşayarak öğrenmesine izin verilmelidir.
  5. Ana baba çocuğa demokratik bir ortam sağlayarak davranışlarıyla örnek olmalı, kendi uyumsuzluklarını ya da yaşadıkları sorunları çocuğa aktarmamalıdır.
  6. Ana baba arasında çocuk yetiştirme yöntemleri konusunda birlik ve beraberlik olmalıdır.
  7. Her çocuk birbirinden farklı ve kendine özgü özellikleriyle güzeldir.Çocuk kabul edilmeli ve kişiliğine saygı duyulmalıdır.

26.01.2011 – ARTI

Right Menu Icon0 (553) 238 00 39